yüksek

Anlam (İngilizce)

1. Having a great distance between its bottom and top, not low; high, elevated.
2. Situated above relative to a particular thing or place.
3. Having a great magnitude or force, strong.
4. Elevated in rank or status, superior.
5. (figuratively) Virtuous, magnanimous.

Eş anlamlılar

yüce

ulu

uzun boylu

büyük

uzun

üstün

yüksek yer

küre biçiminde

ali

küreciklerden oluşan

göksel

gür

küre şeklinde

küresel

Tireli olarak

yük‧sek

(IPA) olarak telaffuz edilir

/jycˈsec/

Etimoloji (İngilizce)

Osmanlı Türkçesi öğesinden devralındı: یوكسك

In summary

Inherited from Ottoman Turkish یوكسك (yüksek, “high, tall, elevated”), from Proto-Turkic *yükse- (“to elevate, to grow in height”), from Proto-Turkic *yük with the suffix *-se, morphologically yük (“load, burden, to take upon oneself, to undertake”) + -sa- (“derives verbs from nouns and adjectives”) + -k (“participle suffix”).

Cümleler

Gıda fiyatları yüksek .

Food prices are high.

Bu en yüksek risktir.

That is the highest risk.

Aynı zamanda sezonun da en yüksek skor performansını göstermiş oldu .

At the same time, it showed the highest score performance of the season.

Ege Bölgesi'nin ikinci en yüksek dağıdır.

It is the second highest mountain in the Aegean Region.

Oldukça yüksek bir enerji kapasitesine sahip bu buhar topu kısa bir sürede farklı güç gruplarının ilgisini çeker .

This steam ball, which has a very high energy capacity, attracts the attention of different power groups in a short time.

Lama Zopa birçok yüksek lamadan öğretiler aldı .

Lama Zopa received teachings from many high lamas.