belli

(Engels)

1. known
2. obvious, clear; free of ambiguity or doubt
3. certain (known or predetermined)

Etimologie (Engels)

Geërf van Ottoman Turkish: بللی

Verwante met Azerbeidjans: bəlli

Verwante met Karakhanid: بَلْكُلُكْ

Verwante met Chuvash: паллӑ

Verwante met Sakhaans: бэлиэ

Geërf van Ottoman Turkish: بللو

Verwante met Azerbeidjans: belli

In summary

Inherited from Ottoman Turkish بللی (belli, “known, perceptible, certain”), from Proto-Turkic *bẹlgülig (“manifest”), from Proto-Turkic *bẹlgü (“sign”), a derivation of Proto-Turkic *bẹl- (“to denote, to designate”). Cognate with Azerbaijani bəlli, Chuvash паллӑ (pallă, “sign, label, mark, estimate”), Yakut бэлиэ (belie, “sign, symbol”), and Karakhanid بَلْكُلُكْ (belgülüg, “manifest”).

Sinonieme

açık

aşikâr

belirgin

belirli

malum

ortada

besbelli

muayyen

aşikar

apaçık

bariz

somut

meydanda

kesinlikle

meydanda olan

muhakkak

müşahhas

okunaklı

önden

popüler

seçkin

sınırlı

tanınan

ünlü

usturuplu

yakinen

aleni

anlaşılır

aydın

baris

berrak

bilinen

dakik

dürüst

etken

göze çarpan

gözle görülür

kesin

Sinne

Belli ki öyle .

Obviously.

Evet , belli oluyor.

Yeah, it's obvious.

Dost kara günde belli olur .

A friend in need is a friend indeed.

Beni anladığınız gözlerinizden belli .

It is obvious from your eyes that you understand me.

Gözkapaklarmın ince mavi damarları belli oluyordu.

The thin blue veins of my eyelids were evident.